Servetini, yaptığı bağışlarla taçlandıran hayırsever ailemiz, Salih İşgören’in kendi ifadeleriyle tanıyalım…
– “İzmir” dendiğinde akla ilk gelen isimlerden birisiniz. Sizi daha yakından tanımak istiyoruz. Bize kendinizi anlatır mısınız?
Ailem, Yunanistan’ın Midilli Adası’ndan gelip İzmir’e yerleşmiş. Altı kardeşiz. Ben İzmir’de dünyaya geldim. Zengin bir aileden gelmeme rağmen ben 6 yaşındayken, babamın iflas etmesiyle çok zor günler yaşamaya başladık. Yakınlarımızın desteği sayesinde geçimimizi sağlıyorduk.
Liseye başladığımda, sabahları bardacık satarak, hem çalışıp hem okumaya devam ettim. Öğretmenimin, ”Senin kafan ticarete çok yatkın, ticarete yönelmelisin” sözleri beni ticaretle uğraşmaya teşvik etti. 16-17 yaşlarında, Fehmi Amcayla birlikte Milas’a gider, meyve bahçelerinin ürününe ortak olarak İstanbul’a pazarladık. O zamanlar Karşıyaka’nın çileği çok meşhurdu. Karşıyaka’dan aldığımız çileği, İstanbul’da; oradan aldığımız çiroz balığını da (kuru balık), İzmir’de satardık.
Giderek iyi kazanmaya başladım. Kazandıklarımı da biriktiriyordum. Çünkü para kuş gibidir. Gevşek tutarsan uçar, sıkarsan ölür. Ticarette, parayı 1000 Lira yapmak çok zordur; Fakat 1000 Liradan sonra çabucak büyür. Parayı kazanmak kadar tutmak da önemlidir. Bugünkü servetim bedensel çalışmakla değil, yaptığım yatırımlarla oluştu. Yatırım yaparken sermaye kendinin olursa işlerinin büyümesi daha kolay olur.
– Eşinizle nasıl tanıştınız ve nasıl evlendiniz; Bize anlatır mısınız?
Nevvar Hanım uzaktan hısmımızdır. İzmir Kız Lisesi ve Eczacılık Fakültesi mezunudur. O zamanlar Güzelyalı’da oturuyorlardır. Dayım da orada oturuyordu. Askerden yeni gelmiştim. Dayımın vasıtası ile tanıştık. 5 yıl nişanlı kaldık. Eşim çok akıllı biriydi; “Önce evimizi eşyamızı alalım, sonra evlenelim” demişti. O zamanlar işimi yeni kurmuştum. Onun dediği gibi yaptık ve 5 yıl evlenmedik. Aslında nişanlı kalmak da çok güzeldi.
Şimdi Fatih Koleji olan evi satın aldım, Evi alırken, adam, beni çok takdir etti; Çünkü o zamanın sayılı zenginlerinden hiç biri bu evi almaya cesaret edememişti. Çok büyük bir bahçe içinde 450 metrekarelik tek katlı bir evdi. Ev o kadar büyüktü ki; evin içinde kayboluyorduk. Temizliği için hizmetçi bulamıyorduk; Bahçeyi sulamak bile 2 saat sürüyordu. Baktık ki, ev bizi eskitecek, “Bizi eskitmeden evi feda edelim” dedik ve evi sattık.
O dönemlerde annemin de duasıyla İnciraltı’nda 65 dönüm arazi satın aldık. İnciraltı’nda bir de 75 metrekarelik kutu gibi bir ev alarak oraya taşındık.
Sevgili eşimle gezmeyi severdik. O zamanlar senede 3 kere yurt dışına çıkılabiliyordu. Eşimle birlikte Avrupaya giderdik, gezer ve hem giyim hem de ev dekorasyonu ile ilgili alışveriş yapardık.
– Merhum eşiniz Nevvar Hanımefendi’nin gerek iş yaşamınız, gerekse bağışlarınız konusundaki duygu ve düşüncelerinden bize bahseder misiniz?
Hayır işlerine beni sevgili eşim teşvik etti. Bana hep, “Sen hayır yap, Allah sana daha çok verir” diyerek destek olurdu. Son kuruşuna kadar, hayır işlerinde harcamak isterdi.
– Gençliğinizde İzmir’e bu kadar büyük katkılarınızın olacağı aklınıza gelir miydi?
Doğrusu aklıma böyle bir şey gelmezdi. Bir gün yaptıklarıma bakıp da, “Bunları ben mi yaptım?” dediğimde eski valilerimizden Kutlu Aktaş, “Sen değil, Allah nasip etti, Allah yaptırdı” demişti.
– Gençlik hayallerinizi öğrenebilir miyiz?
Para kazanmak ve zengin olmaktı. Hayır yapma işini rahmetli karıcığım aşıladı. Bu hayırlardan sonra bütün işlerim su gibi akıp gitti.
– Çok üzüldüğünüz bir olayı bize anlatabilir misiniz?
Sevgili eşimi kaybetmemdi. Onunla birlikte vücudumun yarısı da gitti. Onun şu anda cennette olduğuna inanıyorum; Çünkü bu kadar hayırsever biri ancak cennette olabilir.
– Sizi çok mutlu eden bir olayı bizimle paylaşır mısınız?
Dışarıda gezerken, okullarımdan mezun olan biriyle karşılaşmak beni çok mutlu ediyor. Bir gün arkadaşlarımla dışarıda yemek yerken garson, arka masadan bir öğrencimin bana bir ikram gönderdiğini söyledi. Hemen gidip tanıştım. 25-26 yaşlarında bir avukattı. “Salih Amca ben sizin okulunuzdan mezunum” dediğinde çok duygulanmıştım.
Gittiğim yerlerde Turizm Otelcilik Lisemizde okuyup da, staj yapan öğrencilerimi görünce çok mutlu oluyorum.
– Sizi, Milli Eğitime destek olmak için yönlendiren birileri var mıydı; bu hizmetleri verme fikri size mi aitti?
Beni bu hayır işlerine yönlendiren, sevgili eşimdir. TOFAŞ’ın baş bayisiyken Nevvar Hanım, Vali Vecdi Gönül’den bir okula ihtiyaç olduğunu duymuş. Bana; “Okul yaptırırsan sermayen azalır mı?” diye sordu. Ben, “Hayır azalmaz” deyince, “Hayır yaparsan Allah daha çok verir” diyerek beni teşvik etti.
İlk yaptırdığım okul, Salih İşgören İlköğretim Okulu’dur. O okulu yaptırırken, geceler boyunca çalıştık. Gerçekten de eşimin dediği gibi hayra başladım. Sermayem bozulmadı, Alah daha çok iş verdi, ben daha çok kazandım ve daha çok bağışlar yapmaya başladım. Eşimin desteği ile biri bitmeden, diğer bağışa başladım. Karıcığım olmasaydı, bu kadar olmazdı. Eşimin kendisinde olan ve bende de oluşturduğu hayır yapma aşkı hiç bitmedi.
– Günlük hayatınızı yoğun bir şekilde ve disiplinli çalışmayla geçiriyorsunuzdur; Bir gün bile olsa tembellik yapıp boşa vakit geçirmeyi düşündünüz mü veya bunu gerçekleştirdiniz mi?
Gecelerime üzülürdüm, sabahı zor beklerdim, sabah olsun da işimin başına gideyim diye düşünürdüm.
– İngiltere Kraliçelik Şövalye Ünvanı’nı nasıl aldığınızı bize anlatır mısınız?
Eşimle birlikte, Londra’da çok soğuk bir günde gezerken sahilde insanların toplandığını gördük. Bir bağırma sesi duyduk. Sesin geldiği yere baktığımızda, denizde batıp çıkan sarı bir kafa gördük. Ben hemen paltomu çıkararak denize atladım. Saçından tutup kıyıya doğru yüzdüm. Kıyıya çıktığımızda kurtardığım kişinin 12 yaşında bir kız çocuğu olduğunu gördüm. Karataş’ta deniz kenarında büyüdüğüm için iyi yüzerdim. Bu sayede 3-4 kişiyi kurtarmıştım. O zamanlar 30 yaşlarındaydım, tuttuğumu koparırdım. Ertesi gün İngiltere’deki bütün gazeteler, “Kahraman Türk” diye benden bahsetti. Bir yabancının kendi hayatını tehlikeye atarak birini kurtarması önemli bir olaydı. Bu nedenle bana bu payeyi verdiler. Pasaporta bile gerek olmadan istediğim zaman ülkeye girebileceğimi söylediler.
– Cumhurbaşkanlığı Üstün Hizmet Madalyası’nı alırken neler hissettiniz?
Bu madalya, alınabilecek en büyük ödüldü. Bu ödülü Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in elinden 1997 yılında aldım ve çok gururlandım. – Hayırseverlik konusunda ülke dışından da ödül aldığınızı öğrendik. Bunu bize anlatır mısınız? Bu ödül, Amerika’da, her yıl değişik ülkelerden, insanlığa yararlı volmuş kişilere verilen uluslararası MelvinJonesFellow Ödülü’dür. Bu sene de bana vermeyi uygun görmüşler, çok sevindim. – Bir vakıf oluşturduğunuzu öğrendik. Bizi bu konuda bilgilendirir misiniz? Sevgili eşim ölünce yalnız kaldım. Ben öldükten sonra servetimin iyi idare edilebilmesi için bir vakıf kurdum. Bütün gelirlerimle Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, Milli Eğitime, Sağlığa, Şehit Ailelerine ve Sosyal Hizmetlere vakıf tarafından yardım yapılacaktır.
– Türkiye’deki eğitim anlayışı hakkında düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Son zamanlarda Türkiye’de eğitim oldukça iyi. Özelikle kızların eğitimi çok önemli;
Eskiden kızların eğitim görmesi bir suç gibi kabul ediliyormuş.
Şimdi kampanyalarla kızlar daha iyi eğitim almaya başladı.
– Eğitim alanındaki bağışlarınıza baktığımızda, belirli bölgelerde
yoğunlaştığını görüyoruz; Bunun özel bir sebebi var mı?
Ben servetimi İzmir’de elde ettim. Bu yüzden bağışlarımla İzmir’e katkıda bulundum.
Önce Konak Alsancak’ta, sonra Gaziemir ve Balçova’da okul yaptırdım.
Memleketin her tarafı bizim, önce buralar bitsin, diğer yerleri de düşünürüz.
– Eğitim kurumlarınızın dışında öğrencilerinizi maddi açıdan da destekliyor musunuz?
Okullarından mezun olan öğrencileri yüksek öğrenim yaparken, maddi olarak desteklemeye devam ediyorum.
– Günümüz gençlerine neler önerirsiniz?
Öncelikle sevdikleri işi yapmaları gerekir. Ben ticareti sevmeseydim bu kadar başarılı olamazdım. Bunun yanı sıra, dürüst ve çalışkan olacaklar, bir de kazandıklarının hayrını yapacaklar.
– Nevvar-Salih İşgören Eğitim Kampüsü, bir hayırsever tarafından yapılan ilk lise kampusü olma özelliğine sahip. Bu konudaki ilham kaynağınızı öğrenebilir miyiz?
O dönemlerde oradaki fabrika yarım kapasite ile çalışıyordu. Oraya özel üniversite yapılacağını duyan işçiler buna isyan etti. Ben de halkımız için oraya okul yapacağımı söyleyince bana karşı çıkmadılar. Vali Yusuf Ziya Bey’le konuştuk ve protokol imzaladık. Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın İzmir ziyaretinde protokol, Başbakan’ın imzasıyla yenilendi. Bir ara Özelleştirme İdaresi tarafından kampus yapımı durduruldu. Allah tarafından işte, iyi ki Başbakan protokole imza atmış. Başbakan bu olayı duyunca karar geri alındı ve kampus yapımına devam edildi. Böylece, 140 bin metrekare arazi üzerine kampusü kurduk.
Burada Sayın Başbakanımızdan bahsetmek istiyorum. Ben siyasetle ilgilenmiyorum, kimsenin de siyasetine karışamam. Sayın Başbakanımız çok nazik, samimi ve alçak gönüllü bir insan. Eşimin rahatsızlığında evime kadar gelip geçmiş olsun ziyaretinde bulundu. Vefatında yine yanımızdaydı. İnsani tarafını çok sevdim. Dürüst, çalışkan biri, çalışma arzusunu takdir ediyorum.
– Nevvar Hanımefendi’nin sizinle gerçekleştirdiği bağışlar dışındaki çalışmalarını bize anlatır mısınız?
Eşim çok hayırsever ve çok çalışkandı. Aldığı işi mutlaka bitirirdi. İzmir’de lions ve rotary kulüplerinin kurucularındandı. Kadın Sığınma Evi yaptırmıştı. Kadınlara sadece sığınabilecekleri bir yer vermekle yetinmeyip; onları eğiterek hayatlarına devam edebilecekleri bir iş kazandırmayı da amaçlıyordu. Bu amacını yerine getirmek için öğretmenler görevlendirmişti.
Bir gün emekli vali Hüseyin Öğütcen, çiçek bağışı konusunda ondan yardım istemişti. Çiçekler İstanbul Kasımpaşa’dan alınacaktı. Onunla birlikte İstanbul’a giderek, büyük bir pazarlık sonucu 2 kamyon dolusu çiçekle İzmir’e döndük. Eşim, arkadaşları ile birlikte çiçeklerin düzenlenmesini bizzat kendisi yapmıştır.
Servetini, yaptığı bağışlarla taçlandıran hayırsever ailemiz, Salih İşgören’in kendi ifadeleriyle tanıyalım…
– “İzmir” dendiğinde akla ilk gelen isimlerden birisiniz. Sizi daha yakından tanımak istiyoruz. Bize kendinizi anlatır mısınız?
Ailem, Yunanistan’ın Midilli Adası’ndan gelip İzmir’e yerleşmiş. Altı kardeşiz. Ben İzmir’de dünyaya geldim. Zengin bir aileden gelmeme rağmen ben 6 yaşındayken, babamın iflas etmesiyle çok zor günler yaşamaya başladık. Yakınlarımızın desteği sayesinde geçimimizi sağlıyorduk.
Liseye başladığımda, sabahları bardacık satarak, hem çalışıp hem okumaya devam ettim. Öğretmenimin, ”Senin kafan ticarete çok yatkın, ticarete yönelmelisin” sözleri beni ticaretle uğraşmaya teşvik etti. 16-17 yaşlarında, Fehmi Amcayla birlikte Milas’a gider, meyve bahçelerinin ürününe ortak olarak İstanbul’a pazarladık. O zamanlar Karşıyaka’nın çileği çok meşhurdu. Karşıyaka’dan aldığımız çileği, İstanbul’da; oradan aldığımız çiroz balığını da (kuru balık), İzmir’de satardık.
Giderek iyi kazanmaya başladım. Kazandıklarımı da biriktiriyordum. Çünkü para kuş gibidir. Gevşek tutarsan uçar, sıkarsan ölür. Ticarette, parayı 1000 Lira yapmak çok zordur; Fakat 1000 Liradan sonra çabucak büyür. Parayı kazanmak kadar tutmak da önemlidir. Bugünkü servetim bedensel çalışmakla değil, yaptığım yatırımlarla oluştu. Yatırım yaparken sermaye kendinin olursa işlerinin büyümesi daha kolay olur.
– Eşinizle nasıl tanıştınız ve nasıl evlendiniz; Bize anlatır mısınız?
Nevvar Hanım uzaktan hısmımızdır. İzmir Kız Lisesi ve Eczacılık Fakültesi mezunudur. O zamanlar Güzelyalı’da oturuyorlardır. Dayım da orada oturuyordu. Askerden yeni gelmiştim. Dayımın vasıtası ile tanıştık. 5 yıl nişanlı kaldık. Eşim çok akıllı biriydi; “Önce evimizi eşyamızı alalım, sonra evlenelim” demişti. O zamanlar işimi yeni kurmuştum. Onun dediği gibi yaptık ve 5 yıl evlenmedik. Aslında nişanlı kalmak da çok güzeldi.
Şimdi Fatih Koleji olan evi satın aldım, Evi alırken, adam, beni çok takdir etti; Çünkü o zamanın sayılı zenginlerinden hiç biri bu evi almaya cesaret edememişti. Çok büyük bir bahçe içinde 450 metrekarelik tek katlı bir evdi. Ev o kadar büyüktü ki; evin içinde kayboluyorduk. Temizliği için hizmetçi bulamıyorduk; Bahçeyi sulamak bile 2 saat sürüyordu. Baktık ki, ev bizi eskitecek, “Bizi eskitmeden evi feda edelim” dedik ve evi sattık.
O dönemlerde annemin de duasıyla İnciraltı’nda 65 dönüm arazi satın aldık. İnciraltı’nda bir de 75 metrekarelik kutu gibi bir ev alarak oraya taşındık.
Sevgili eşimle gezmeyi severdik. O zamanlar senede 3 kere yurt dışına çıkılabiliyordu. Eşimle birlikte Avrupaya giderdik, gezer ve hem giyim hem de ev dekorasyonu ile ilgili alışveriş yapardık.
– Merhum eşiniz Nevvar Hanımefendi’nin gerek iş yaşamınız, gerekse bağışlarınız konusundaki duygu ve düşüncelerinden bize bahseder misiniz?
Hayır işlerine beni sevgili eşim teşvik etti. Bana hep, “Sen hayır yap, Allah sana daha çok verir” diyerek destek olurdu. Son kuruşuna kadar, hayır işlerinde harcamak isterdi.
– Gençliğinizde İzmir’e bu kadar büyük katkılarınızın olacağı aklınıza gelir miydi?
Doğrusu aklıma böyle bir şey gelmezdi. Bir gün yaptıklarıma bakıp da, “Bunları ben mi yaptım?” dediğimde eski valilerimizden Kutlu Aktaş, “Sen değil, Allah nasip etti, Allah yaptırdı” demişti.
– Gençlik hayallerinizi öğrenebilir miyiz?
Para kazanmak ve zengin olmaktı. Hayır yapma işini rahmetli karıcığım aşıladı. Bu hayırlardan sonra bütün işlerim su gibi akıp gitti.
– Çok üzüldüğünüz bir olayı bize anlatabilir misiniz?
Sevgili eşimi kaybetmemdi. Onunla birlikte vücudumun yarısı da gitti. Onun şu anda cennette olduğuna inanıyorum; Çünkü bu kadar hayırsever biri ancak cennette olabilir.
– Sizi çok mutlu eden bir olayı bizimle paylaşır mısınız?
Dışarıda gezerken, okullarımdan mezun olan biriyle karşılaşmak beni çok mutlu ediyor. Bir gün arkadaşlarımla dışarıda yemek yerken garson, arka masadan bir öğrencimin bana bir ikram gönderdiğini söyledi. Hemen gidip tanıştım. 25-26 yaşlarında bir avukattı. “Salih Amca ben sizin okulunuzdan mezunum” dediğinde çok duygulanmıştım.
Gittiğim yerlerde Turizm Otelcilik Lisemizde okuyup da, staj yapan öğrencilerimi görünce çok mutlu oluyorum.
– Sizi, Milli Eğitime destek olmak için yönlendiren birileri var mıydı; bu hizmetleri verme fikri size mi aitti?
Beni bu hayır işlerine yönlendiren, sevgili eşimdir. TOFAŞ’ın baş bayisiyken Nevvar Hanım, Vali Vecdi Gönül’den bir okula ihtiyaç olduğunu duymuş. Bana; “Okul yaptırırsan sermayen azalır mı?” diye sordu. Ben, “Hayır azalmaz” deyince, “Hayır yaparsan Allah daha çok verir” diyerek beni teşvik etti.
İlk yaptırdığım okul, Salih İşgören İlköğretim Okulu’dur. O okulu yaptırırken, geceler boyunca çalıştık. Gerçekten de eşimin dediği gibi hayra başladım. Sermayem bozulmadı, Alah daha çok iş verdi, ben daha çok kazandım ve daha çok bağışlar yapmaya başladım. Eşimin desteği ile biri bitmeden, diğer bağışa başladım. Karıcığım olmasaydı, bu kadar olmazdı. Eşimin kendisinde olan ve bende de oluşturduğu hayır yapma aşkı hiç bitmedi.
– Günlük hayatınızı yoğun bir şekilde ve disiplinli çalışmayla geçiriyorsunuzdur; Bir gün bile olsa tembellik yapıp boşa vakit geçirmeyi düşündünüz mü veya bunu gerçekleştirdiniz mi?
Gecelerime üzülürdüm, sabahı zor beklerdim, sabah olsun da işimin başına gideyim diye düşünürdüm.
– İngiltere Kraliçelik Şövalye Ünvanı’nı nasıl aldığınızı bize anlatır mısınız?
Eşimle birlikte, Londra’da çok soğuk bir günde gezerken sahilde insanların toplandığını gördük. Bir bağırma sesi duyduk. Sesin geldiği yere baktığımızda, denizde batıp çıkan sarı bir kafa gördük. Ben hemen paltomu çıkararak denize atladım. Saçından tutup kıyıya doğru yüzdüm. Kıyıya çıktığımızda kurtardığım kişinin 12 yaşında bir kız çocuğu olduğunu gördüm. Karataş’ta deniz kenarında büyüdüğüm için iyi yüzerdim. Bu sayede 3-4 kişiyi kurtarmıştım. O zamanlar 30 yaşlarındaydım, tuttuğumu koparırdım. Ertesi gün İngiltere’deki bütün gazeteler, “Kahraman Türk” diye benden bahsetti. Bir yabancının kendi hayatını tehlikeye atarak birini kurtarması önemli bir olaydı. Bu nedenle bana bu payeyi verdiler. Pasaporta bile gerek olmadan istediğim zaman ülkeye girebileceğimi söylediler.
– Cumhurbaşkanlığı Üstün Hizmet Madalyası’nı alırken neler hissettiniz?
Bu madalya, alınabilecek en büyük ödüldü. Bu ödülü Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in elinden 1997 yılında aldım ve çok gururlandım. – Hayırseverlik konusunda ülke dışından da ödül aldığınızı öğrendik. Bunu bize anlatır mısınız? Bu ödül, Amerika’da, her yıl değişik ülkelerden, insanlığa yararlı volmuş kişilere verilen uluslararası MelvinJonesFellow Ödülü’dür. Bu sene de bana vermeyi uygun görmüşler, çok sevindim. – Bir vakıf oluşturduğunuzu öğrendik. Bizi bu konuda bilgilendirir misiniz? Sevgili eşim ölünce yalnız kaldım. Ben öldükten sonra servetimin iyi idare edilebilmesi için bir vakıf kurdum. Bütün gelirlerimle Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, Milli Eğitime, Sağlığa, Şehit Ailelerine ve Sosyal Hizmetlere vakıf tarafından yardım yapılacaktır.
– Türkiye’deki eğitim anlayışı hakkında düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Son zamanlarda Türkiye’de eğitim oldukça iyi. Özelikle kızların eğitimi çok önemli;
Eskiden kızların eğitim görmesi bir suç gibi kabul ediliyormuş.
Şimdi kampanyalarla kızlar daha iyi eğitim almaya başladı.
– Eğitim alanındaki bağışlarınıza baktığımızda, belirli bölgelerde
yoğunlaştığını görüyoruz; Bunun özel bir sebebi var mı?
Ben servetimi İzmir’de elde ettim. Bu yüzden bağışlarımla İzmir’e katkıda bulundum.
Önce Konak Alsancak’ta, sonra Gaziemir ve Balçova’da okul yaptırdım.
Memleketin her tarafı bizim, önce buralar bitsin, diğer yerleri de düşünürüz.
– Eğitim kurumlarınızın dışında öğrencilerinizi maddi açıdan da destekliyor musunuz?
Okullarından mezun olan öğrencileri yüksek öğrenim yaparken, maddi olarak desteklemeye devam ediyorum.
– Günümüz gençlerine neler önerirsiniz?
Öncelikle sevdikleri işi yapmaları gerekir. Ben ticareti sevmeseydim bu kadar başarılı olamazdım. Bunun yanı sıra, dürüst ve çalışkan olacaklar, bir de kazandıklarının hayrını yapacaklar.
– Nevvar-Salih İşgören Eğitim Kampüsü, bir hayırsever tarafından yapılan ilk lise kampusü olma özelliğine sahip. Bu konudaki ilham kaynağınızı öğrenebilir miyiz?
O dönemlerde oradaki fabrika yarım kapasite ile çalışıyordu. Oraya özel üniversite yapılacağını duyan işçiler buna isyan etti. Ben de halkımız için oraya okul yapacağımı söyleyince bana karşı çıkmadılar. Vali Yusuf Ziya Bey’le konuştuk ve protokol imzaladık. Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın İzmir ziyaretinde protokol, Başbakan’ın imzasıyla yenilendi. Bir ara Özelleştirme İdaresi tarafından kampus yapımı durduruldu. Allah tarafından işte, iyi ki Başbakan protokole imza atmış. Başbakan bu olayı duyunca karar geri alındı ve kampus yapımına devam edildi. Böylece, 140 bin metrekare arazi üzerine kampusü kurduk.
Burada Sayın Başbakanımızdan bahsetmek istiyorum. Ben siyasetle ilgilenmiyorum, kimsenin de siyasetine karışamam. Sayın Başbakanımız çok nazik, samimi ve alçak gönüllü bir insan. Eşimin rahatsızlığında evime kadar gelip geçmiş olsun ziyaretinde bulundu. Vefatında yine yanımızdaydı. İnsani tarafını çok sevdim. Dürüst, çalışkan biri, çalışma arzusunu takdir ediyorum.
– Nevvar Hanımefendi’nin sizinle gerçekleştirdiği bağışlar dışındaki çalışmalarını bize anlatır mısınız?
Eşim çok hayırsever ve çok çalışkandı. Aldığı işi mutlaka bitirirdi. İzmir’de lions ve rotary kulüplerinin kurucularındandı. Kadın Sığınma Evi yaptırmıştı. Kadınlara sadece sığınabilecekleri bir yer vermekle yetinmeyip; onları eğiterek hayatlarına devam edebilecekleri bir iş kazandırmayı da amaçlıyordu. Bu amacını yerine getirmek için öğretmenler görevlendirmişti.
Bir gün emekli vali Hüseyin Öğütcen, çiçek bağışı konusunda ondan yardım istemişti. Çiçekler İstanbul Kasımpaşa’dan alınacaktı. Onunla birlikte İstanbul’a giderek, büyük bir pazarlık sonucu 2 kamyon dolusu çiçekle İzmir’e döndük. Eşim, arkadaşları ile birlikte çiçeklerin düzenlenmesini bizzat kendisi yapmıştır.